31 Mart 2013 Pazar

Yakaladım!


Merhabalar! Biraz soğuk bir Cumartesi gecesinden bildiriyorum. Bugün başka birşeyler hakkında yazmayı planlıyordum, ama dışarda öylesine yaptığım bir yürüyüş beni buraya getirdi. Okuyun burayı.
Şimdi, resimdeki kişileri tanımıyorum. Zaten kendi aralarında hararetli bir şekilde konuştukları için benim farkıma varmadı kendileri. Onları bir nevi "yakaladım." 
Moda biraz garip bir iş. Çok çok ince bir iş. Vezir-rezil hesabı yani, herkesin perspektifine uymayan, kalıplara sığmayan, özgün, ama dediğim gibi, çok ince bir iş. Şık olacağım derken rüküş olabilen, Melis Alphan'dan dünya laf yiyen ünlülerimizi göre göre büyüdüm ben, o yüzden Paris bu açıdan adeta bir cennet, ama dünya modasının merkezi olduğu için değil de, şehir sakinlerinin giyinme alışkanlıkları yüzünden öyle biraz.
Carousel du Louvre'dan çıkarken yakaladım onları. Hanımefendinin saçının rengine ne güzel derken kürkünü -suni mi gerçek mi bilemedim- ve platform botlarını fark ettim, botlara bakarken gözüm yandaki sarı ayakkabılara kayınca beyefendiye geçtim, pastel mavi montuna, onu dünyanın en rahat, en sıradan kıyafetiymiş gibi taşımasına bayıldım. Sizlerle de paylaşmak istedim, arada yapacağım böyle şeyler. Umarım onlar da beni yakalayıp kızmazlar, zira moda ilham işi biraz da, insanlara ilham vermek lazım değil mi? İyi geceler :)

28 Mart 2013 Perşembe

Bak Bakalım: Passage Jouffroy & Passage Verdeau


Selamlar herkese! 
Blogu güncel tutacağımı söylemiştim :) 
Bugün sizi çok sevdiğim, burada çok vakit geçirdiğim iki yere doğru ufak bir gezintiye çıkaracağım. Ben oldum olası pasajları çok sevmişimdir. Türkiye'de de çok fazla giderdim, ancak Atlas veya Terkos pasajı gibi tekstil ürünlerine yönelik olanlara değil de daha farklı içerik sahibi olanlara giderdim, favorim Nevizade içerisinde yer alan Aslıhan Pasajıdır mesela. Muhteşem sahafları barındırıyor içerisinde. Nişantaşı'ndaki Göksu Pasajı'nı da çok severim, çünkü her gittiğimde istediğim renk superga ve toms bulabileceğim küçük mağazam orada heheh :) Paris'e de ilk geldiğim zamanlarda öylesine dolanırken keşfettiğimiz iki yerdi Passage Verdeau ve Passage Jouffroy. İlk olarak Verdeau'ya giriyorsunuz, zaten yolu takip ettiğinizde sizi Jouffroy'a götürüyor. İstanbul'dakilerin aksine burada pasajların içi genelde sanat galerileri, irili ufaklı kafeler, restorantlar, antikacılar ve oyuncakçılarla dolu. Oyuncakçı dediysek de, minyatür bebek evleri ve aksesuarlarına gönül vermiş koleksiyonerlere hizmet eden, içeride fotoğraf çekmenin kesinlikle yasak olduğu özel mağazalar buralar. Jouffroy'un içinde minik bir otel ve müze bile mevcut :) Yani uzun lafın kısası burada pasajlar hala çok tutulan, yaşayan bir kültür. Fotoğraflardan anlayacaksınız zaten. Jouffroy'un içerisinde yer alan Le Valentin ise yine öylesine dolanırken keşfettiğim harika bir çay evi, tatlılarını ve dökme kurşundan demliklerle gelen değişik aromalı yeşil çaylarını çok özleyeceğim. Pasajlar 9. bölgede bulunuyor, sizi resmi web sitelerine de yönlendireceğim. Resmi siteleri var evet :) Fransızlar bu işi ciddiye alıyorlar. 


             Pasajın içinde müze var derken ciddiydim, voila! Ziyaret etmedim, ancak ziyaretçisi çok.


Sağdakini görüyor musunuz? Babamın bana anlatmayı en sevdiği masaldı kendisi, tahmin edin resimden hadi :)


Verdeau'nun içerisinde Asterix'in eski sayılarını satan bir sahafa rastladım, birçok yayını hayli uygun fiyata bulabiliyorsunuz buralarda. 



Passage Jouffroy'un girişi. Verdeau'yu neden çekmedin diye sormayın, ben de bilemedim. Vas'y!


Bu vitrinde gördüğünüz bütün kitaplar indirimdeydi, 60 euro'dan 15'e falan düşmüşlerdi, mutlaka gidip tekrar bakacağım. İstanbul'a nasıl götürürüm bilemiyorum ama :)


Yolunuz düşerse, bu oyuncakçıya bir bakın derim. Tenten meraklıları için harika güzel aksesuarlar ve minyatür figürler mevcuttu. Kardeşim çok seviyor, onun için mutlaka gidip almak istiyorum.



Üstteki iki kare Le Valentin'den. Çok şirin küçük bir hmm, "Çayhane". Ben öyle demeyi seviyorum :) Thé Jardin Bleu tavsiyem olur, yediğimiz tatlının adı da pasajın adıydı, Jouffroy yani.


En sevdiğim kare ile bitirmek istedim yazıyı. Bu otele bayılıyorum, keşke bir iki gün konaklayabilsem. İsminden ötürü de, yerinden ötürü de. Pasajın içine otel yapmak, zekice! 

Bitirmeden sizi pasajların ve Le Valentin'in sitelerine ışınlayalım pek tabii. Umarım gitme şansı bulduğunuzda ziyaret edersiniz! Sevgiler :) 

Yavru vatan Paris


Selam!
Baya uzun zaman oldu, özledim buraları. Umarım iyisiniz? Ben iyiyim, daha iyi olduğum zamanlar olduysa da daha kötüler de oldu, o yüzden optimist olmak en iyisi. 
Yorucu ama çok güzel, baya da başarılı geçen bir 6 aylık teorik eğitim sonrası hafiften laçka olmuş bünyem şimdi de tezi nasıl bitireceğim telaşı ile çalkalansa da, çok sevdiğim bir alanda master yaptığım için aşırı keyifli bir süreç olacak gibi geliyor bana. Sadece henüz çalışmaya başlamadım, o kadar :) Tipik türk. Son gün inanılmaz bir performans bekliyorum kendimden. 
Blogum ile ilgilenmeyi uzun süredir istiyordum bu arada. Ancak hem kendisine ayıracak yeterli kaliteli zamanım, hem de hevesim yoktu açıkçası. Birbirine benzeyen işler, etrafımı deli gibi saran moda blogları vs, şevkimi kaçırdı. Ben de blogosfer'imi daralttım biraz, bana ilham veren birkaç site dışında diğerlerini kendi hallerine bıraktım. Bana da yaramıyordu çünkü :) Ve sevgili bilgisayarıma bir çizim uygulaması indirip biraz blogumun tasarımı ile oynadım. Yeniden siteye dönmek hoşuma gittiğinden de, biraz daha sık haşır neşir olmaya kararlıyım artık :)

Şimdi, Paris. Bilenler bilir, Ekim ayından beri buradayım, ama size hiç post hazırlayamadım. Bu ay yurda temelli dönüş yapıyorum, ama elimde olan bütün birikmişlikleri, yaşadığım güzel deneyimleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Başlangıç olarak birkaç kolaj bile yaptım fotoğraflardan, devamı gelecek. Azcık rehber gibi olacak ama olsun, belki ilerde sizlere de referans olur :) Sevgiler! 

 İlk Kare: Paris'in bütün turistik noktalarını tek fotoğrafta topladım sizler için. L'arc De Triomphe'a çıkabilmek için 400 küsür merdiven çıktım, Eiffel'in tepesinde küçük çaplı bir panik atak geçirdim, Sacre Coeur'de ise yanlışlıkla ayinin ortasında kalıp dua bitene kadar dini vecibelerimi yerine getirmek durumunda kaldım :) Louvre'u ise hala tam anlamıyla gezebilmiş değilim, içindeki bütün eserleri gezip bitirmenin 1 ayı bulduğunu söylüyorlar.

İkinci kare: Orada burada denk geldiğim çok güzel renkleri toparladım sizler için. Jardin des Tuilleres ve Jardin du Luxemburg, Paris içindekilerin severek vakit geçirdiği iki devasa park. Eiffel manzarası Tuilleres'ten, yanyana dizilmiş evler Pompidou'dan, Dali sergisine gittiğimde çekmiştim. Nehir üzerindeki küçük gemimsi şeyin adı Adelaide, içinde tiyatro oynanan bir gemicik kendisi. Evime çok yakın olan Canal de L'ourcq'a demirli her zaman. 

Üçüncü kare: Instagram fotoğraflarım! Belki hesabımı merak edersiniz diye, fena bir perspektifim yoktur heheh:) Takip etmek için: ibegum 

Şimdilik bu kadar. Tekrar buralarda olmayı çok özlemişim! Daha sık görüşeceğiz:) İyi geceler!